Acenteler aracılık ettikleri veya bizzat akdettikleri sözleşmelerde taraf değildirler. Yani bu sözleşmeler, müşterileri ve müvekkil tacirleri arasında bağıtlanmakta ve sözleşmenin nisbiliği ilkesi gereğince de hüküm ve sonuçlarını bunlar üzerinde doğurmaktadır. Bu haliyle acenteler ilişkinin oldukça dışında gibi görünmektedirler. Ticaret Kanunu, sözleşmenin yapılmasında etkili olmuş ve sözleşmenin içeriğinden haberdar olan acentelere taraflar arasında daha aktif rol oynamaları gerektiği düşüncesinden hareketle önemli yetkiler vermiş ve sorumluluklar yüklemiştir. Böylece acenteler, sözleşmenin yapılmasından sonra da gerek bazı beyanlara yahut davalara müvekkili temsilen muhatap olmak veya temsilen dava açmak yönünden işin içine dahil edilmiştir.

       Ayrıca acentenin hakkı koruyucu beyanlara muhatap olması ve dava edilebilmesi emredici hüküm olarak düzenlenmiştir(1). Bu yönüyle müvekkil tacire ve acenteye alternatif bir düzenleme yapma fırsatı verilmemiş ve kanun katı bir şekilde 3. kişilerden yana tercihini kullanmıştır.

       Bu yazıda Ticaret  Kanunu’nun genel olarak acentelere tanıdığı yetkilerden bahesedilecektir. 

1) Sözleşme Yapma Yetkisi

       Ticaret Kanunumuz asıl acentelik olarak aracı acenteliği öngörmüştür. Acentenin ayrıca müvekkil tacir adına sözleşme akdedebilmesi için yazılı bir beyanla yetkilendirilmesi gerekmektedir(TK. m. 107). Bu yetki belgesinden sonradır ki acentenin temsilen akdettiği sözleşmeler müvekkil taciri bağlayacaktır.
Verilen yetki belgesinin, Ticaret Kanunu’nun 107/2 maddesi gereğince acente tarafından Ticaret Siciline tescil ettirilmesi ve ilan edilmesi de gerekmektedir. Bu şekilde acenteye verilen yetki üçüncü kişilere duyurulmuş olmaktadır. Bu tescil ve ilan kurucu değil açıklayıcı niteliktedir. Yani verilen sözleşme akdetme yetkisi yazılı beyanın acenteye ulaşmasıyla hüküm ve sonuçlarını doğurmuştur. Dolayısıyla acentenin yetki belgesini tescil ve ilan ettirmeden önce üçüncü kişiye yetki belgesini göstererek yaptığı sözleşme müvekkil taciri bağlayacaktır(2).

       Müvekkil tacir her zaman acenteden sözleşme yapma yetkisini geri alabilir. Fakat müvekkilin acenteden yetkiyi geri alması, Ticaret Kanununda düzenlenmiş sürelere uymak koşuluyla veya haklı bir nedene dayanmak koşuluyla hukuka uygun olur. Diğer türlü müvekkil sözleşmeye aykırı davranmış olur ve acentenin zararlarını karşılamak zorunda kalır. Ayrıca bu durum acente tarafından acentelik sözleşmesinin haklı feshine de sebep oluşturabilir(3).

       Müvekkil, acenteye verdiği yetkiyi geri almış veya kısıtlamışsa bunu uygun bir yolla 3. kişilere duyurmak zorundadır. Aksi takdirde acente ile sözleşme akdetmiş iyiniyetli 3. kişilere karşı hiç bir iddiada bulunamaz ve sözleşmeyle bağıtlanır. Müvekkil bu durumda Ticaret Sicilindeki kaydı sildirmelidir. Henüz Ticaret Siciline tescil yapılmamış ve acenteye temsil yetki belgesi verilmişse Türkiye Sicil Gazetesine ve herhangi bir günlük gazeteye vereceği ilanla müvekkil tacir verilen yetkinin geri alındığını duyurmalıdır(4).

2) Hakkı Koruyan Beyanları Müvekkili Adına Yapma ve Kabul Etme Yetkisi

       Acenteye TK. m. 105/1 hükmü ile hakkı koruyan beyanları müvekkilini temsilen yapma ve kabul etme yetkisi verilmiştir. Öncelikle ifade etmek gerekirse bu yetki, aracı acente ve sözleşme akdetme yetkisine haiz acentenin her ikisine de tanınmıştır. Bu hükümle acenteye kanuni temsil yetkisi verilmiştir(5). Kanuni temsil yetkisi irade beyanıyla verilmeyen bizzat kanun tarafından verilen temsil yetkisini ifade eder. Örneğin acenteye verilen sözleşme akdedebilme yetkisi irade beyanıyla verilen bir iradi temsil yetkisi iken TK m. 105 hükmüyle verilen temsil yetkileri kanuni temsil yetkileridir.

       Söz konusu temsil yetkisi emredici nitelikte bir yetkidir. Yani acentenin bu yetkisi 3. kişilere karşı hiç bir şekilde kaldırılamaz. Acente ve müvekkil iç ilişkide bu yetkiyi kaldırabilir veya sınırlandırabilir fakat iç ilişkide yapılan bu anlaşmalar 3. kişiyi bağlamaz. Kendisine yöneltilen hakkı koruyucu bir beyanı acente kabul etmek zorundadır bu yönüyle de söz konusu kanuni temsil yetkisi acente için bir yükümlülük olmaktadır(6).

       Ticaret Kanunu her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi beyanları hakkı koruyucu beyanlar olarak saymıştır. Bunların dışında temerrüt ihtarı, mehil tayini ve ikrar gibi beyanlar da hakkı koruyucu beyanlar olarak kabul edilir. Bu beyanları acente kabul edebileceği gibi kendisi de yapabilir. Ayrıca aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerin varlığını ortadan kaldıran beyanların da acente tarafından müvekkilin temsilcisi sıfatıyla kabul edilebileceği ifade edilmiştir(7).

       Hangi sözleşmelere ilişkin hakkı koruyucu beyanlar kabul edilebilecek veya yapılabilecektir? Kanun hükmünün lafzından sadece aracılık edilen veya bizzat yapılan sözleşmelere ilişkin hakkı koruyucu beyanların kabul edilebileceği ya da yapılabileceği anlaşılmaktadır. Buna karşılık doktrinde kanun hükmünün geniş yorumlanması gerektiğinden ve acentenin müvekkilinin menfaatlerini her zaman gözetme borcu altında bulunmasından hareketle acentenin bizzat aracılık yapmadığı ve bizzat akdetmediği sözleşmeler için de bu beyanları kabul edebilmesi veya yapabilmesi gerektiği ifade edilmiştir(8).

3) Bedeli Kabzetme ve Malları Teslim Alma Yetkisi

       Ticaret Kanunu’na göre acente müvekkilden izin almadıkça kural olarak işlem bedelini alamaz ve yine işleme konu malları teslim alamaz, işlemlerden doğan alacağı yenileyemez ve miktarı indiremez. Bu kurala istisna olarak -müvekkilden izin almaya gerek olmaksızın- acente malı bizzat teslim etmişse işlem bedelini alabilir, bedeli bizzat ödemişse malları teslim alabilir ve bu işlemlere ilişkin alacağı yenileyebilir ve alacağın miktarını indirebilir(TK. m. 106).

       İşlemin bedelini almaya yetkili olmayan bir acenteye, müşterinin ödeme yapması kendisini borçtan kurtarmaz dolayısıyla ödemeyi ya yetkili acenteye ya da bizzat müvekkile yapmalıdır. Keza teslim borcu altında olan borçlunun teslimi yetkisiz acenteye yapması da yine borçluyu borçtan kurtarmaz.

4) Müvekkili Mahkemede Temsil Etme Yetkisi

Ticaret Kanunu 105. Madde
(1) …
(2) Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir. Yabancı tacirler adına acentelik yapanlar hakkındaki sözleşmelerde yer alan , bu hükme aykırı şartlar geçersizdir.
(3) Acentelerin ad ve hesabına hareket ettikleri kişilere karşı Türkiye’de açılacak olan davalar sonucunda alınan kararlar acentelere uygulanamaz.
 

Öncelikle davanın acenteye yöneltilebilmesi için ilk olarak ortada bir acentelik ilişkisi olmak zorundadır. Sonrasında davanın, acentenin aracılık ettiği veya bizzat akdettiği sözleşmeyle ilgili olması gerekmektedir. Keza davanın sözleşmeye ilişkin olması gerektiği için haksız fiilden veya kanundan doğan herhangi bir borç ilişkisinden dolayı acenteye karşı dava açılamayacağı gibi acente de bu konularda müvekkili adına dava açamayacaktır(9).
       Avukatlık kanununa göre başkası adına dava açabilmek ve onun adına adli işlemleri yapabilmek için ancak baroya kayıtlı avukat olmak gerekmektedir. Bu haliyle Avukatlık Kanunu adli işlerin yürütülmesi açısından avukatlara tekel hakkı vermiştir. Acentenin müvekkili adına dava açabilmesi ve davayı takip edebilmesi ise avukatlık tekeline kanun tarafından getirilmiş önemli istisnalardandır. Keza acenteler, iç ilişkide bu yetki kaldırılmadığı sürece özel bir yetki aramaksızın müvekkilleri adına dava açabilir ve bu davaları bizzat yürütebilirler. Yabancı şirketler adına acentelik yapan acentelerin bu yetkisi ise iç ilişkide dahi kaldırılamaz. Fakat her ne kadar acenteler bir avukat gibi dava açabilseler ve bu davaları yürütebilseler de HMK. M. 74’te düzenlenen özel yetki gerektiren işlemler için ayrıca yetkilendirilmeleri gerekmektedir(10). 
       Madde metninde geçen “dava” kelimesi geniş yorumlanmalıdır ve böylece teknik anlamda dava kavramı içine girmeyen icra takip işlemlerini de acente müvekkili adına yürütebilmelidir(11). Nitekim uygulamada da acenteler takip işlemlerini müvekkil tacirleri adına yürütebilmektedirler. Dava ve icra takip işlemleri müvekkile izafeten acenteye yöneltilebildiği halde bunların sonuçlarında elde edilen ilamlar veya kesinleşen takipler müvekkili bağlar. Acente tüm süreçte temsilci konumundadır ve bütün hukuki sonuçlar müvekkilin hukuk alanında doğmaktadır. Dolayısıyla acentenin müvekkili yabancı bir şirket dahi olsa acentenin malvarlığında haciz işlemi gerçekleştirilemez acentenin zilyetliğinde bulunduğu halde müvekkiline ait malvarlığı değerleri hariç(12). Aynı davada müvekkilin ve müvekkili izafeten acentesinin davalı olarak gösterilemeyeceğini de belirtmek gerekir.

ACENTENİN YETKİSİZLİĞİ VE SONUÇLARI

Ticaret Kanunu 108. Madde:
(1) Acente, yetkisi olmaksızın veya yetki sınırlarını aşarak, müvekkili adına bir sözleşme yaparsa müvekkili bunu haber alır almaz icazet verebilir; vermediği takdirde acente sözleşmeden kendisi sorumlu olur. Aracı acente sözleşme akdetmeye yetkili olmadığı halde sözleşme akdederse veya sözleşme yetkisini haiz acente kendisine verilen yetkinin sınırlarını aşarak müvekkili adına sözleşme akdederse acentenin yetkisizliği söz konusu olur.

       Borçlar Kanunu’nda yetkisiz temsilin sonuçları genel olarak düzenlenmiştir. Acentenin yetkisizliğinin sonuçlarını ise Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu’nun yaptığı genel düzenlemeden farklı olarak düzenlemiştir. Borçlar Kanunumuza göre yetkisiz temsilin yaptığı işleme, temsil olunan icazet(onay) vermezse sözleşme yapılmamış sayılır ve bu durumda da 3. kişi varsa zararlarını sözleşme öncesi sorumluluk (culpa in conrahendo) müessesesine başvurarak yetkisiz temsilciden talep edebilir.

       Ticaret Kanunu’na göre ise müvekkil, yetkisiz acentenin işlemini derhal onaylarsa sözleşme müvekkil ve müşteri arasında kurulmuş olur. Onaylamaması durumunda ise sözleşme acente ve müşteri arasında kurulmuş sayılıyor. Bu durumda ise müşteri sözleşmenin ifasını acenteden talep edecektir ve ifayı acente gerçekleştiremezse, müşteri zararlarını sözleşmeden doğan sorumluluk esaslarına göre talep edecektir. Dikkat edilirse Borçlar Kanunu düzenlemesine  göre yetkisiz temsilden dolayı doğan zararını üçüncü kişi, culpa in contrahendoya dayanrak talep ederken; Ticaret Kanunu düzenlemesinde müşteri acente ile müşteri arasında akdedilmiş sayılan sözleşmeye dayanarak talep ediyor.

       Bir diğer farklılık Borçlar Kanunu düzenlemesinde temsil olunanın makul bir süre içerisinde cevap vermesi beklenirken Ticaret Kanununda müvekkilin durumu haber alır almaz cevap vermesi isteniyor ki bu da Ticaret Hukununda sürat ilkesine uygun düşer.                   

Bunlar da ilginizi çekebilir:

AV. TURAN ÖZKAYA


1) Şaban KAYIHAN, Acentelik Sözleşmesi, Seçkin Yayınları, Ankara, 2008, s. 173.2) Sabih ARKAN, Ticari İşletme Hukuku, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 2015, s. 219; KAYIHAN, a.g.e., s. 172.
3) KAYIHAN, a.g..e., s. 171.4) KAYIHAN, a.g.e., s. 172. 
5) Arslan KAYA, TTK Şerhi- Acentelik, Beta Yayınları, İstanbul, 2016, s. 57.
6) KAYIHAN, a.g.e., s. 173, KAYA, a.g.e., s. 57.
7) KAYA, a.g.e., s. 59.
8) KAYIHAN, a.g.e., s. 174; ASLAN, a.g.e., s. 60.
9) KAYA, a.g.e., s. 62; KAYIHAN, a.g.e., s. 178.
10) KAYA, a.g.e., s. 65.
11) KAYA, a.g.e., s. 65.
12) KAYIHAN, a.g.e., s. 182 vd.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir